3 Ocak 2016 Pazar

EGE Temalı Filmler

İklimi gibi sıcak insanlarıyla, şahsına münhasır yapısı ve antik tarihiyle sadece ülkemiz için değil, dünya için önemli bir coğrafya olan Ege’nin her şeyi ile içinde bulunduğu filmleri sizin için bir araya getirdik. Hadi Gari…
Dondurmam Gaymak
Yüksel Aksu’nun çok düşük bir bütçeyle harika işler çıkardığı efsane filmi. Gösterime girdiği yıl ülkemizde büyük ilgi toplayan televizyonlarda defalarca tekrarı verilen, egenin içinden gelen bir film. Nasip gittikçe büyüyen dondurma firmalarına karşı koymaya çalışır. Fakat dondurma aracının çalınmasıyla komik olaylar meydana gelmeye başlar.
mv1159_16052010235406474

Entelköy Efeköye Karşı
Özellikle Şahin Irmak’ın oyunculuk kalitesinin ön plana çıktığı anlatımı ve kalitesiyle insanın içini ısıtan harika bir Ege filmi. Köylerine kurulacak Termik Santrali fırsat olarak gören köylüler ile köye taşınan bir grup ekolojist aktivist arasındaki gerilimi eğlenceli şekilde anlatan başarılı bir film.
Entelkoy.Efekoye.Karsi.2011.AC3.DVDRip.XviD.avi_000843040

Babam ve Oğlum
Ege’deki çiftlikten gazetecilik okumak için ayrılan Sadık’ın, yıllar sonra oğluyla beraber yeniden çiftliğe dönüşünün, 12 Eylül Darbesi arka planında aktarıldığı filmin yönetmenliğini ve senaryosunu Çağan Irmak yaptı. Film, Türkiye’de 3.500.000 izleyici sınırını aşan nadir filmlerden biri olma başarısını gösterdi.
babamveoglum2005dvdripxda6

Dedem’in İnsanları
Dedemin İnsanları, küçük bir kasabada yaşayan on yaşında bir çocuk ve dedesi aracılığıyla, bir ailenin ve bir ülkenin geçirdiği büyük değişimi anlatıyor. Filmin mübadele yıllarına uzanan hikayesi I. Dünya Savaşı ile değişen, parçalanan hayatları sinemaya taşıyor.
dedemin-insanlari_291227

Rina
Rina, insanların hayalleri ve istekleri için ne kadar fedakarlık yaptıklarını sorgularken; komedi ile dramı iç içe geçirip sıcak bir Ege havası sunuyor. Filmin en akılda kalıcı cümlesini şarapçı abi söylüyor “Ne olmuş büyük adam olamadıysak, hayallerimizi de satmadık ya”
rina

Bornova Bornova
“Keşke bize de bir şans tanınsa” diyerek mahalle bakkalının önünde günlerini geçiren Salih ve Hakan abi-kardeş gibidirler. Askerden yeni dönen ve sakatlık yüzünden futbolculuk kariyeri başlamadan biten Hakan, Mahallenin piskopatı Salih Abi’yle muhabbet ederek günlerini geçirir. Hakan bu arkadaşlığın sonunun nereye gideceğini tahmin edemeden Özlem’e aşık olur.
bornova-bornova_352140

İlk Aşk
Eski usullerle işletmeye çalıştıkları zeytinyağı fabrikalarını kapatan Arif Arifoğlu’nun aniden gerçekleşen ölümüyle, kırk yıl önce Kore Savaşı’na giden ve orada esir düşüp öldüğü sanılan ortanca oğul Asaf’ın geri dönmesi, yıllarca saklanmış çok büyük bir sırrın da gün yüzüne çıkmasına neden olur. Film oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor.
ilk aşk

Yürü Gari İbram
Filmde komşu Yunan adalarından bir güzele gönlünü kaptıran İbram’ın başından geçen ilginç olaylar konu alınıyor. Mobilet tamircisi İbram’ın kayınbiraderleri tarafından ölümle tehdit edilir ama İbram çekilen reste kulak asmaz ve son üç gününü Bodrum da yapmadığı her şeyi yaparak geçirmek için yola koyulur. Filmde Okan Bayülgen’in de küçük bir rolü var.
yürü gari

Hadi Gari Cumhur
80’lerde yaşanan turizm patlamasıyla toprakların anlamı da değişmiştir. Artık aylak ama gözü doymayan Cumhur için ablasının ve eniştesinin otelini almak hayatının gayesi olmuştur fakat o yaz pansiyona gelen üniversiteli Duygu, Cumhur’a Bir Bodrum Dersi verecektir.
hadigari-cumhur

Süper İncir
Tarih öncesi bir dönemde yaşayan Seikilos intihar etmeye karar verir ve bunun öncesinde Mısır’dan çağırdığı ustalara kendisini ve öldürdüğü aşkı Euterpe mumyalatmaya karar verir. Aradan geçen binlerce yılın ardından Ege bölgesinde yaşamakta olan bir çoban, mezarı kazara açtığında Seikilos beklenmedik bir şekilde canlanır. Gözlerini açtığında ebedi aşkını mezarında bulamayan Seikilos onu aramaya başlar. Bu sırada yolu Mustafa ve Hatice ile kesiştiğinde ilginç bir macera başlar.
super-incir

Kerimoğlu Zeybeği

Kerimoğlu Zeybeği 

Ülkenin her yöresinde olduğu gibi çeşitli sebeplerden dolayı mevcut kayıtlara göre 16. yüzyılda Muğla'da da küçük çapta başkaldırmalar olmuştur. ancak Muğla'da zeybekliğin belirgin bir biçimde ortaya çıkması, Osmanlı'nın son dönemlerine rastlar.

20. yüzyılın başlarında, yani 1901 yılında ünü ülkece bilinen Kerimoğlu Eyüp Efe'yi görüyoruz. Aynı dönemde ağabeyi Hüseyin de yörede ün salmıştır.

Kerimoğlu Eyüp (1882-1901); bugün Yeşilyurt olarak bilinen Pisilidir. Pisi, Muğla merkeze bağlıdır.

Küçük yaşta babası Hüseyin'i kaybeder. Anası Hatice tarafından büyütülür. Ağabeyi Hüseyin ile birlikte herkes gibi Pisi'de bir süre hayvancılık ve tarımla uğraşır. Bu arada Eyüp, hayvancılıkla ilgilenirken, ağabeyi Hüseyin ise o dönemde "konturbazlık" denilen tütün kaçakçılığı yapmaya başlar. Çünkü, Osmanlı tütün tekeli "reji" denilen yabancı tekelin eline geçmiş ve tütünün reji dışında satılması yasaklanmıştır. Halk da tütününü reji'ye vermek yerine kaçakçılığı tercih etmiştir. Bu nedenle o dönemde halkla kolluk kuvvetleri arasında büyük çatışmaların çıktığı da bir gerçektir.

Kerimoğlu Eyüp'ün ağabeyi Hüseyin, ağırlığı Kafaca'da bulunan bir çok dostu olan bir kişidir. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı sık sık hapse girmektedir. Büyük bir çoğunlukla da Bodrum zindanlarında yatmıştır. Ağabeyinin hapiste bulunduğu sıralarda Eyüp, efesinin dostlarıyla ilişkilerini sürdürmüş fakat yaptığı olumsuz davranışlardan dolayı tepkiler almış ve sonuçta kolluk güçleriyle yöre halkının dikkatini üzerine çekmiştir.

O yıllarda Pisi'nin muhtarı İzzet Ağa'dır. izzet Ağa, Muğlalı doktor Hüseyin Avni Topaloğlu'nun kahyalığını yapmaktadır. O dönem Muğlasında eşraf ve zenginler Pisi ovasındaki arazilerini kahyalar aracılığı ile işletmektedir. Kahyalık yapanların ise bu nedenle köyde diğer kişilere göre daha zengin ve imtiyazlı olmaları doğaldır.

1901 yılı baharında bugün Pisi'de Maşat adı verilen yerde bir düğün kurulur. Düğünde Eyip oyanı kalkar. Hasmı durumunda olan İzzet Ağa da oradaki masalardan birinde dostlarıyla oturmaktadır. Bu sırada ağabeyinin arkadaşı Koca Mehmet düğüne gelir ve Eyüp'ün üzerine izni olmadan oyuna kalkar. Yöre geleneklerinde izni olmadan birinin üzerine oyuna kalkmak büyük saygısızlık ve karşısındaki kişiye yapılabilecek büyük bir hakaretti. Ama efesinin (ağabeyinin) arkadaşı olduğu için Koca Mehmet'e saygı gösterir ve oyundan çekilir. Buna rağmen Koca ehmet oyununu bitirince Eyüp'ün hasmı olan Pisi Muhtarı İzzet Ağa'nın masasına giderek oraya oturur. Eyüp üst üste yapılan bu hakaretler karşısında kızarak İzzet Ağa'nın masasına doğru yönelir ve Koca Mehmet'e ayağa kalkmasını söyler. Ayağa kalkan Mehmet'e "Üzerindeki efemin elbisesini çıkar" der. Bunun üzerine İzzet Ağa, Koca Mehmet'e yapılan davranışa sinirlenerek Eyüp'e saldırmak ister. Eyüp, yanında taşıdığı bindirme (dolma) tabancası ile İzzet Ağa'ya ateş eder ve kolundan yaralar. Düğün yerinden kaçarak Değirmenderesi'ne gelir. Orada Kosmel denilen Koca İsmail tarafından yakalanarak birkaç kişi ile birlikte dövüle dövüle Maşat'a getirilir. Orada tekrar dövülen Eyüp, annesi Hatice tarafından sırtlanarak evine götürülür.

Olayı İzzet Ağa zaptiyeye bildirmiştir. Zaptiyelerin köye geldiğini haber alan Eyüp, evindeki mavzeri ve fişekliği alarak kaçar. Zaptiye takibe çıkmıştır. Derken Arap mezarlığı adı verilen yerde, zaptiyelerden biri Eyüp'ü görer ve teslim olmasını ister. Eyüp teslim olmayarak zaptiyeyi öldürür ve dağa kaçar.

Pisi ve Yerkesik dağlarında gezinir. Yerini sadece anası Hatice ve ağabeyi Hüseyin bilir. Zaptiye sürekli evine gidip yerini söylemesi için anası Hatice'ye baskı yaparsa da bir türlü öğrenemez ve Eyüp'ü yakalayamazlar.

Ormancı Türküsünün Hikayesi

Ciktim Belen Kahvesine(ORMANCI) bir türkü hikayesi



Muğla'nın Yatağan ilçesine bağlı

Mugla'nın Yatagan ilçesine baglı Gevenes köyünde Mustafa sahbudak adın da, 1922 yılında bir efe dogar. Babası agadır, dolayısıyla Mustafa da bir aga çocugudur. Mustafa hiddetli bir kisilige sahiptir. Köy Muhtarı Tevfik Cezayirli en yakın canciger arkadasıdır. Herke bu ikilinin arkadaslıgına gıpta ile bakar .Neredeyse her aksam köy kahvesinde bu iki arkadas dama maçı düzenlerler iddialı ve dostça yapılan bu karsılasmalar, kahvedekiler tarafından ilgi ile izlenir. Çünkü bu olayların mükafatını, izleyiciler almaktadır. 1946 yılı, Temmuz ayının sıcak bir gününde bu arkadaslıga kan damlar, öfke seli karısır. Ugursuz hadise cezaevinde sonuçlanarak, elli bes yıldır söylenegelen bir drama dönüsür. 

Sıcak bir temmuz günü Mustafa Sahbudak, her zamanki gibi yine köy kahvesi ne gider. O sırada kahveye Muhtar Tevfik Cezayirli'yi görmege, Yatagan ilçe Milli Egitim Müfettisi ile tahsildar gelmistir. Muhtar olmadıgı için misafirleri her zaman oldugu gibi, Mustafa sahbudak agırlama görevini üstlenir. İki misafiri alıp yemege götürür. Döndüklerinde Muhtar'ı kendilerini bekler görürler. O gün iki misafirden izin isteyip, yine dama tahtasının basına otururlar. Oyunun yarısında orman memuru, Mehmet İn, çıkagelir. Mehmet, sarhostur. Bir gün önce, komsu olan Çiftlik köyünde yangın olmustur. 1946 seçimlerinin evrakları Yatagan'a gönderilecektir. Seçim evrakını Yatagan'a, köy bekçisinin götürmesi zorunludur. Ormancı ise, yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için, bekçiyi Muhtar'dan ister. Muhtar: 
-Olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulastırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem der. Bunun üzerine Ormancı ile Muhtar arasında, bir tartısma baslar. Muhtar en sonunda:
-Ayıp ediyorsun Mehmet, bize müsaade et, der.  

Ormancı kahveye girip tekrar geri döner, gelir. Dama masasını bir yumrukta darmadagın eder. Mustafa sahbudak, bu davranısa tahammül edemez ve
Ormancı'ya bir tokat atar. Olayın büyüyecegini anlayan köylüler, adamı alıp sakinlesmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. Ormancı oradan bagırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa sahbudak'ın tahammül sınırını daha da zorlar. Yerinden kalkar, Ormancı'nın üzerine yürür. Ormancı Mehmet'in, kamasını çıkarıp Mustafa sahbudak'ın sol kolunun pazısından yaralar. O zaman, Mustafa sahbudak Ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere dogru ates eder. İste ne olursa, o an olur! 

Muhtar, Ormancı'nın ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. Fakat, Mustafa Bey tetigi çoktan çekmistir... Ormancı bunun üzerine kaçmaya baslar. Mustafa sahbudak kaçmasın diye, bir el daha ates eder. Bu ates de öldürmek için degil, kaçmasına engel olmak içindir. ikinci atıs üzerine Mehmet yere düser. 

Arka cebinde tabaka oldugu için, ona hiç bir sey olmaz. Bu arada ne yazık ki, Mustafa sahbudak, kaza kursunu ile dostu Tevfik'i vurur. O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik'i, tahta bir sal üzerinde Mugla devlet hastahanesine götürürler. Tevfik, çok kan kaybetmektedir. Mustafa, Doktor Veli Bey'e: 

Babamın selamı var, bu adamı iyilestir. der.
Veli Bey:
-O ölecek, önce senin kolunu saralım. der. O sırada Tevfik eliyle isaret edip Mustafa'yı yanına çagırarak:
-Ben ölüyorum hakkını helal et. der.
Mustafa: 
-Hayır, sen ölmeyeceksin! derken aglamaya baslar. Aslında orada herkes efelerin aglamadıgını bilir. Ancak Mustafa, arkadasının bu durumuna dayanamamıstır.
Gerçekten de biraz sonra Tevfik, hayata gözlerini kapar. Mustafa, en yakın arkadasını öldürdügü için polise teslim olur, Bu olay üzerine dört yıl ceza yer. Ceza. evindeyken her gece Tevfik rüyasına girer. Ancak Ormancı'ya kini gittikçe artar. Bu acı olaydan sonra köyde kalamayacagını anlayan Ormancı, tayin ister. 
Kavaklıdere Orman Müdürlügüne atanır. Aslen Marmarislidir. Emekliliginden sonra oraya yerlesir. Doksanlı yılların basında, kendi memleketi olan Marmaris'te ölür.
 Mustafa sahbudak cezaevinden çıktıktan sonra, anılarla dolu o köyde yasayamayacagını anlayıp, Mugla merkeze yerlesir.  

Çok sevdigi, günlerini birlikte geçirdigi arkadasını Muhtar Tevfik Cezayirli'yi tek 
kursunla öldürdügünde arkada yirmi bes yasında bir es ve üç çocuk bırakır. Muhtar'ın esi Pembe, bu acıya dayanamayınca birkaç yıl sonra aklı dengesini yitirir. Oglanın biri İzmir'e yerlesir. Diger oglanla kız, köyde evlenirler ve hayatlarını orada sürdürmeye devam etmekteler. 

Yıllardır her seyi unutmaya çalısan Mustafa'ya bir gün arkadasları, Tahir Usta adında bir degirmenciden bahsederler. Bu degirmenci, annesinin akrabasıdır. Degirmenci Tahir Usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. İste Gevenes köyünde yasanan bu acı olay da bu kisi tarafından bestelenmistir. Dügünlerde okunan, herkesin diline düsen türkü ''Ormancıdır.'' Bir gün, radyodan duydugu bu türkü ile unutmak istedigi olayları, tekrar yasar gibi olur. Radyoyu kapatır, bu türküden çok incinmistir.
 Ormancı türküde Ormancı adı ile, Mustafa sahbudak ise ''Bay Mustafa" adı ile yer almıstır.  

Ormancı Mehmet'in bir anlık sarhoslugunun musibetini, yıllarca pismanlık
duyarak ve memleketinde barınamayarak ödedi demek yanlıs olur.
Çünkü o türkü yasadıgı müddetçe kötü adam olarak anılacaktır ve tarihe öyle geçecektir.

19 Aralık 2015 Cumartesi

Ege’den Bir Çingene Efsanesi

Ege’den Bir Çingene Efsanesi
cingene efsanesiAntik çağlarda Ege kıyılarında, birçok Yunan uygarlığı vardı. Bunlardan biri de İzmir yakınlarında idi. Adına Yaban Gülü Uygarlığı denirdi. Bu uygarlık adını bir Ege efsanesinsinden almıştı.
Rivayete göre Ege kıyılarında dünya çingenelerinin başı olan, bir büyük çeri yaşardı. Bu çerinin aşiretinde adı dillere desten olan bir kız vardı. Bütün çingene kızları gibi sıradan bir güzelliği olmasına rağmen, çok güzel sesiyle öyle danslar ederdi ki, ünü bütün dünyaya yayılmıştı.

Yaşlı çeribaşı bu kızın cilve, işve ve danslarına kapıldığından her akşam Ege sahillerinde yaz eğlenceleri düzenlerdi. Bu eğlencelerde tahta fıçılarla, at arabaları dolusu şaraplar gelir, dünya çerileri arasından seçilmiş en iyi kemancılar, zurnacılar ve darbukacılar sahilde toplanırdı. Çok geniş dev halkalar oluşturulur, ortada çam odunlarından bir büyük ateş yakılırdı. Kuzular çevrilir, toprak testilerle şaraplar fıçılardan alınır, herkese dağıtılırdı.
Herkes bir büyük merak içinde çingene kızının çıkmasını, ünlü büyülü danslarını yapmasını beklerdi. Sonunda güzel çingene kızı, saçlarına taktığı yaban gülü, parmaklarında zilleri, uzun eteği ve şuh edasıyla ortaya çıkardı. Bir anda bütün sesler kesilir, saz ekipleri en oynak parçaları çalmaya başlar, çingene kızı da kıvrak bedeniyle dans ederdi. Hızla döndükçe etekleri bir gül gibi açılır, güzel bacakları ay ışığında Venüs heykelleri gibi parlardı.
İri kahve gözleri, can yakan endamı, şen şakrak neşeli sesi, zillerinin şıngırtısı bütün sahilde yankılanırken, toprak şarap testileri dolar dolar boşalırdı. Çingene kızının nereden geldiğini, kim olduğunu, hatta adını bile bilen yoktu. Ancak ipek saçlarına taktığı yaban gülü her zaman yerinde dururdu. Onu ne yatarken, ne dansederken, ne de bir başka zamanda gülsüz gören olmamıştı. Bu nedenle çingene kızına herkes Yaban Gülüm dediğinden adı Yaban Gülüm olmuştu. Bu da yetmemiş, çerinin adı da Yaban Gülüm Çerisi olarak ünlenmişti.
Anadolunun içlerinde, Ege’nin karşı sahillerinde, hatta arap kıyılarında Yaban Gülüm’ün methini duymayan kalmamıştı. Uzak iklimlerden onu izlemeye gelenler çoğunluktaydı.
Yaşlı çeribaşı sonunda sevdalandığı bu kıvrak çingene kızıyla hiçbir şeye aldırmadan kırk gün, kırk gece sürecek bir düğünle evlenmeye karar verdi.
Düğünün her gecesi Ege sahillerinde şölen düzenlendi.
Düğünün son gecesiydi. Eğlencede su gibi şarap aktı. Aşirette Yaban Gülüm’e aşık olanlar, çeribaşını kıskanmaktaydılar. Herkesin sarhoş olduğu bir anda, kir, pasak ve yama içindeki bir çingene genci, çeribaşına saldırarak, onu bıçakladı ve öldürdü. Akan kanlara dayanamayan Çingene kızı denize doğru yürümeye başladı, herkesin gözü önünde…
Hayret!!!! Çingene kızı suya batmıyor, su yüzeyinde yürüyüp gidiyordu. Yürüdü, yürüdü, uzaklaştı, bir nokta gibi kaldı mavilerde ve kaybolup gitti.
Efsaneye göre çingene kızı kendisini çok seven çeribaşının üzüntüsünden çirkinleşti o gece…
Sadece her dolunayda eski güzelliği, eski endamı, eski yakıcılığıyla Ege sahillerine çıkar, görünmez sazların eşliğinde çingene danslarını yapar, sonra da geldiği denize yürür, suların üzerinde, mavilerde kaybolur gider.
Bu yüzdendir ki, Ege sahillerinde yaban gülleri her dolunayda açar, ormanlardan çigan müziği sesleri gelir. Egenin sularında her günbatımındaysa, bir çirkin çingene kızının hayali belirir, ve bu hayal bulutlara vururdu…

18 Aralık 2015 Cuma

Ege'de Nereye Gidilir ?

Ülkemizin her yanı gizli hazinelerle dolu. Keşfedilmemişliğin verdiği güzellik bambaşka… Ancak keşfetmenin verdiği özgürlük ve coşku duygusunu bastırabilmek mümkün değil maalesef. Bu nedenle ülkemizin az bilinen, belki de hiç bilinmeyen cennet köşelerini sizler için araştırdık. İlk durağımız Ege oldu. İşte Ege'de az bilinen olağanüstü 12 rota.

1) Adatepe

Adatepe koyu
Çanakkale Küçükkuyu'da gezerken, Zeus Altarı tabelasından 4 km içeri girdiğinizde kaşınıza çıkar Adatepe köyü. Kazdağları'nın yamacında, zeytinlikler arasında şirin bir köy Adatepe. Eskiden Türk-Rum barış içerisinde yaşarlarmış. Köyün hemen bitişiğinde, Edremit Körfezi'nin tüm ihtişamını gözler önüne seren Zeus Altarı yer alıyor. Efsaneye göre Zeus, Troya Savaşı'nı buradan yönetmiş.

2) Sarıkız Tepesi

kazdaglari sarikiz tepesi
Balıkesir Altınoluk'tan 18 km yürüyüş rotasıyla Sarıkız Tepesi'ne ulaşırsınız ve gördüğünüz güzellikler ağzınızı açık bırakır. Burası Kazdağları'nın en yüksek zirvesi; tam 1776 metre. Kazdağları'nın popüler güzellikleri olan Sütüven ve Hasanboğuldu Şelaleleri'nin yanında pek adını duyuramamış Sarıkız Tepesi.

3) Patricia

patricia cunda adasi
Cunda Adası'nın arka tarafında, el değmemiş bir doğa harikası Patricia. Ormanlık ve zeytinliklerin çevrelediği Patricia, adanın kuzey ucunda yer alan iki köycüğün ortak adı aslında. Patricia, bir zamanlar Rumların yaşadığı ve güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş şirin bir Ege kasabası.

4) Arpaz

arpaz koyu
Aydın Nazilli'nin 10 km güneyinde, anılarıyla baş başa yaşamaya çalışan bir köy Arpaz. Şimdilerde ismi Esenköy olarak geçiyor. Köyün girişinde Avrupa tarzında inşa edilmiş bir şato karşılıyor sizi. Şatonun hemen ardında bir Türk konağı bulunuyor, üflesen yıkılacak. Geçmiş dönemlerde Nazilli'den Davas'a uzanan bir hükümetin merkezi olan Arpaz, bugünlerde tarihin gölgesinde yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

5) Geyre

geyre koyu
Aydın'ın Karacasu ilçesinde bulunuyor Geyre. 7. yüzyıla kadar Aphrodisias Antik Kenti olarak bilinen Geyre, Anadolu halkının en eski yerleşim noktalarından biri. Türkiye'nin en güzel antik heykel koleksiyonlarından birine sahip olan Afrodisias Müzesi burada bulunuyor.

6) Eski Güllübahçe

eski gullubahce koyu
Aydın'ın Söke ilçesinden 18 km uzaklıkta olan Eski Güllübahçe, ilk görüşte aşkın tanımını yeniden yapıyor. Ege'nin belki de en güzel köy meydanına sahip olan Eski Güllübahçe, 40 – 45 yıl önce terkedilmiş.

7) Doğanbey

doganbey koyu
Aydın'ın Söke ilçesine 36 km mesafede, Samsun Dağı'nın güney yamacında bulunuyor Doğanbey Köyü. Sessiz, sakin yaşayan bir Rum köyü olan Doğanbey, yavaş yavaş keşfedilmeye başladı bile. Asıl ismi Domatia olan Doğanbey köyü, Türkiye'nin ilginç noktalarından biri.

8) Kapıkırı

kapikiri bodrum
Muğla'nın Milas ilçesinde, Bafa Gölü'nün kıyısında büyüleyici bir köy Kapıkırı. Eskiden Herakleia Antik Kentiderlermiş buraya. Mehtap ışığı altında parlayan Kapıkırı, antik kentin harabeleriyle bir arada yaşıyor. Kapıkırı'na geldiğinizde, birbirinden ilginç mitolojik hikayeler duymaya hazır olmalısınız.

9) Sedir Adası

sedir adasi marmaris
Muğla'nın Marmaris ilçesinde, kıyıdan bir ya da iki mil açıkta, zeytin ormanlarının arasından göz kırpıyorSedir Adası. Adada adım attığınız her yerde karşınıza Antik Kedrai Kenti'nin kalıntılarıyla karşılaşmanız mümkün. Yazın kalabalığından geçilmiyor pek. Ama kışın bir başka güzel burası. O ünlü Kleopatra Plajı var ya, hani tuhaf bir kumu var, işte o Sedir Adası'nın sahip olduğu güzelliklerden biri.

10) Eski Datça

eski datca mugla
Ne varsa eskilerde var diye boşuna söylenmiyor. Muğla – Datça'dan 3 km önce sağda, Dadia işaretli bir sapak var. Onu takip ederseniz Eski Datça'nın büyüleyici güzelliği karşılayacaktır sizi. Küçük bir Akdenizköyü Eski Datça. Bal rengi kesme taşlardan yapılmış evleri, sokaklara renk veren begonvilleri ile istiridye içine saklanmış inci misali. Ünlü şair Can Yücel, köyün en seçkin müdavimlerindenmiş. Hatta mezarı da köyün girişinde bulunuyor.

11) Taşlıca

Marmaris taslica koyu
Muğla'nın Marmaris ilçesinde, Bozburun Yarımadası'nın keşfedilmemiş bir köşesi Marmaris Taşlıca Köyü. Taşlıca'da gezinirken kendinizi bir Afrika safarisinde hissetmeniz olası. Mesela karşınıza birden yabani atlar çıkabiliyor. Türkiye'nin en güzel koylarından biri olan Serçe Limanı da burada bulunuyor.

12) İztuzu

iztuzu plaji
Muğla'nın Dalyan beldesi yakınlarında bulunan İztuzu Plajı, Avrupa'nın en iyi plajı seçilmişti 2011 yılında. Kışın ıssız ve büyüleyici bir görünüme sahip. Dikkat; kumların altından her an bir kaplumbağa yumurtası çıkabilir.

16 Kasım 2015 Pazartesi

Blogu açmaktaki Amacımız.

Bu blogu açmaktaki amacımız;İnsanların EGE hakkında bilgi edinmesi, Egeli insanları daha yakından tanıması,Ege'nin güzelliklerini ve Ege'deki gezilebilecek tarihi yerleri görmesi.Aynı zamanda Ege insanlarının Güzel ve Komik yönlerini göstermektir.İyi Gezintiler Dileriz...

12 Kasım 2015 Perşembe

Bizi Biliyormusunuz ?


                                                     
EGELİ OLMAK;

Denizin kokusunu bilmektir.

Sofradan rokayı eksik etmemek, balığın en tazesini seçebilmektir.

Akşam olunca cigaramı sardım karşı sahile diyerekten rakıları tokuştumaktır her daim.

Kendisiyle, diğer insanlarla, tarihiyle, vatanıyla barışık olmaktır
.
Aşağılık kompleksinden uzak olmak, enerjisini doğadan ve kendi içsel dengesinden almaktır.

Tembellikten ve atıllıktan uzak olmak, üretmeyi ve dönüştürmeyi bilmek,

Emeğin gücüne inanmaktır.

Ilık kışları sevmek, sıcak ve kurak yazlarda bunalmaktır;

Zeytinyağına tapmak, sebzeye * aşık olmaktır;

Muğla, Aydın, İzmir'in * her bir kıyısından,

Köşesinden ege'ye imbata hayran olmak, denizden babam çıksa yerimciliktir * ;

Düğünlerde kerimoğlu, al yazmam, harmandalı, çökertme ile coşmak,

Belki de biraz rahat ve sıcakkanlı bir insan olmaktır.
                                                                             

                                                                                             Biz Böyleyiz Netcen Gari :)